“Burası balıkçılık yöresidir, burası turizm yöresidir, burası yarı sanayinin dışarıya açıldığı doğal ve yeraltı zenginliklerimizin yurt dışına aktarıldığı yerdir” diyerek sözlerine başlayan vekil Özcan; sözlerinin devamında “Ne düşünülüyor, yapılan bir şeyin üzerinden 20 yıl, 50 yıl geçtiği zaman keşke yapılmasaydı dememek gerekiyor. O zaman karar vericiler “ithalatın, ihracatın merkezi olarak Güllük’ü belirledik” demeleri gerekiyor. Buranın yerel halkının, buraya dışarıdan tatil ve turizm için gelen insanların sürekli olarak endişe içerisinde yaşamalarını engellemek, önlemek gerekir. O zaman kapalı kapılar arkasında karar almak yerine, muhtarı da bölge halkını da davet ederek kararları birlikte alsınlar.

“Başlangıçta ‘ÇED Raporu gerekli değil’ denildi ve yüklenici firma çalışmalara başladı ancak yapılan itiraz ve açılan davalarla ‘ÇED Raporu gerekli’ noktasına gelindi. Süreç devam ediyor, bizler de yakından takip ediyoruz. Her şey kapalı kapılar ardında belirleniyor. Sonra da çıkıp halka ‘siz bunu kabul edin’ deniliyor. Hiç kimse “liman yapılmasın, liman yapılmasına karşıyız” demiyor. “Limanın yapılacağı yer yanlış” diyorlar. Bu rantın özel sektöre, belli bir kesime aktarılmasıdır. Rant birkaç kişi yerine toplumun her kesimine eşit olarak dağıtılırsa rahatsızlık vermez. Bu günlere nasıl gelindi. Karada, denize yakın koylarda, yeşilde bu düzeni bozacak girişimler ve yatırımlar yapıldı. Yatırıma karşı değiliz. Ama bunun artısı eksisi, getirisi götürüsünün çok iyi hesaplanması gerekir. Denize yakın yerlerde balıkçılık hem havuz hem de deniz balıkçılığı hem firma açısından hem sistem açısından hem de orada yaşayanlar açısından yanlış olduğu görüldü. Sonra ne yapıldı. Havuzlar açığa, daha derin sulara taşındı. Peki bunu başlangıçta niye düşünmedik. Çünkü çok kazanma hırsı, daha az maliyetle daha çok kazanma hırsı baskın geldi. Bu havuzlar baştan daha açıkta kurulabilirdi. Oysa şimdi yapıyoruz, çünkü zararını görüyoruz da ondan. Firmalar için daha maliyetli, kenarda kazalar daha fazla ve ürünün korunması daha zor. Derinlerde ise daha sağlıklı.

“Ekolojik dengeyi gözetmek gerekir…

Bir şey yapılacaksa iyi düşünülmeli. Buraya bir liman yapılmış. Hemen karşıda. Bu liman ihtiyacı karşılamıyor mu? Diyelim ki Meksika’dan bir gemi geliyor. Gemi buraya girdiğinde balansını korumak için su alıyor veya su boşaltıyor. Son günlerde sularımızda görülen deniz salyası belki de böyle oluştu. O boşaltılan sularda zararlı bakteriler var ise, diyelim ki yarın denizde bir yosunlaşma başladı. Keza balon balıkları da bu şekilde oluştu. Bunlar neden hesap edilmiyor? Sadece şu kadar milyonluk yatırım ve karşılığında bu kadar gelir. Başka bir şey değil, bunun üzerinden yürüyoruz. Bu da kabul edilebilir bir şey değil. Artık teknoloji çağındayız. Herkesin elinin altında cep telefonu ve internet var. Açtığınız zaman Avustralya yangınlarının 7 ay devam ettiğini öğreniyoruz. Bu yangınlar 30 km’lik atmosferde 1,6 derecelik ısınma yarattı. Dünyanın dengesini de düşünmek ve korumak zorundayız. Dünyada insan eliyle dengelerin ne kadar bozulduğunu artık görüyoruz. O zaman tedbir alınması gerekiyor. Yapılacak yatırımın faydalarını ve zararlarını filtrelemek lazım. Zararsız halde o yatırımın yapılması lazım. İlimiz ve ilçemiz saldırı halinde, insanların doğayla dertleri var. Dünyanın %70’i sularla kaplı olmasına rağmen, içilebilir su oranı sadece %3. Bu son derece sıkıntı yaratan bir durum. Konya da 300- 350 civarında obruk oluştu. Nedeni havaların ısınması. Yağmurların düzensiz hale gelmesi. iklimlerin dengesi bozuldu. Dört mevsim yerine, kış ve yaz diye iki mevsim oluştu. İlkbahar ve sonbahar kayboluyor. Neden çünkü fosil yakıtlarla, karbondioksitle doğayı kirletiyoruz, dengesini bozuyoruz. Yağmurların da düzensizliğiyle 80 senedir ilk defa bu kadar olumsuz hava koşullarıyla karşılaştık. ciddi bir kuraklıkla karşı karşıyayız. Su bu kadar değerliyken, karadan ve denizden orman, ağaç. Orman genel müdürlüğü sürekli ağaç kesiyor.  Kesiyor, yerine endüstriyel ağaç diktim diyor. Bir orman kaç yılda oluşuyor. Oradaki popülasyonun yerine gelmesi için belki 500, belki de 1000 yıl geçmesi gerekiyor. Biz bu dengeleri sürekli bozuyoruz. Yağmurlar genellikle yüksek ve ormanlık bölgelere daha çok yağıyor. Ormanlar yağan yağmuru filtre ediyor. Yeraltına içilebilir, kullanılabilir bir halde inmesini sağlıyor. Erozyonu önleyip, oranın çoraklaşmasını engelliyor. Bitki örtüsünün, yeşilin orada kalmasını sağlıyor. Tersini yaptığınızda o su yer altına gitmiyor. Akıp gidiyor ve kaynaklar azalıyor. Konya’da olduğu gibi çeşitli olumsuzluklar yaşanıyor, toprak çöküyor. Biz bunları göz ardı edemeyiz.

“Vatandaşların taleplerini göz ardı etmemek lazım…

Biz çevre örgütlerine yereldeki vatandaşlarımızın Kıyıkışlacık’ta olduğu gibi buradaki dengelerin, ya da İkizköy – Akbelen’de, Beçin Çamovası gibi ormanlık alandaki, daha çok saymak mümkün. Köyceğiz’den Marmaris’e kadar ormanları göz ardı eden uygulamalar karşısında çevre örgütlerinin, yerel halkın istek ve taleplerini duymak dinlemek ve onların bu taleplerine karşı yanlış bir uygulamadan vazgeçirecek bir süreci yaşayabilir miyiz? Diyoruz. Burada bir yatırım yapılacaksa Yapılacak yatırımı bölge halkı istemez mi? Elbette ister. Ancak yatırımın zararı getireceği faydadan daha fazla ise, çocuklarına, torunlarına olumlu bir miras bırakamayacaklar ise elbette karşı çıkacaklar. Diye konuştu.

“Binlerce TIR’ın arasında turizm olur mu?..

 Kıyıkışlacık muhtarı Halis Şahin ise Liman yapılmasına karşı olmadıklarını belirterek şunları söyledi. “Biz liman yapılmasın demiyoruz. Limanın yapılacağı yer yanlış diyoruz. Köyün içinden binlerce TIR’ın geçeceğini, tozu, toprağı, gürültüyü düşünün. Biraz sonra limanın yapılmak istendiği yere de gideceğiz. Hemen yanında İnsanların yüzme havuzlu evleri var. Buraya turist gelir mi? Diye konuştu.

CHP Muğla Milletvekili Suat Özcan konuşmasının devamında; “Burası tarihi değeri olan bir bölge, biz bu tarihi değerleri tüm dünyaya tanıtıp, turizmi buraya akıtmak yerine, turizmle beraber TIR’ların, kamyonların sürekli gelip, gittiği hem turizm bölgesi hem de sanayi, dış bağlantılarını yapacak bir merkeze dönüştürmek istiyoruz. İkisi birden olmaz. Binlerce TIR’ın arasında turizm olur mu? Turist gelir mi? Bir vatandaş burada yeni ev yapmak istese karşısına ilk çıkan nedir? Sit bölgesi olması. İstediği noktada ev yapma ruhsatını alamaması. Buraya yükleme limanı yapıldığında o yükleme limanına malzemeler nereden gelecek. Neyle gelecek? Yeni yollar açılacak, ormanlar kesilecek. Bir yandan Deniz ve havuz balıkçılığının, balık çiftliklerinin ülke ekonomisine katkılarından bahsediyorsun, diğer yandan bu körfezdeki canlılarla ilgili olumsuz yatırımlar yapıyorsun. Bunun bir ölçüsü olmalı. Kaymakamından belediye başkanına, çevre örgütlerinden kooperatiflere kadar ve buraya sınırı olan her yerin muhtarına ve halkına sorulması lazım. Ondan sonra kararlar uygulanması lazım. O nedenle biz bunu eleştiriyoruz. Hem bireysel olarak eleştiriyorum. Hem de benim partimin hedeflerinde bu tür dayatmacı yatırımlar yok. Fosil yakıtla çalışan termik santrallere de yer yok. Örneğin Paris İklim Anlaşmasına biz imza atmıyoruz, ama kabul ediyoruz. Çünkü imza atarsak kömürle çalışan ne varsa kapatmak zorundasın. Hemen kapatmıyorsun, süre veriliyor. 10 yıl 15 yıl içerisinde bunları kapatacaksın deniyor. Biz bunu yerine getirmemek için “Evet fosil yakıtlar insanlara, doğaya zarar veriyor. Ama” deyip, orada kalıyoruz. Daha bir sürü fosil yakıtla çalışacak termik santraller yapmayı düşünüyoruz. Yatağan termik santrali yapıldıktan 4-5 yıl sonra insanlar zeytinlerde olumsuz değişiklikler fark ettiler. Santral bacasına filtre takılsın denildiğinde de bazı işçiler “Biz işsiz mi kalacağız” dediler. Böyle bir şey olabilir mi? 12 Eylül’den önce sendikalı işçi sayısı 4 milyonun üstünde iken, şimdiki sendikalı işçi sayısına bir bakın. Biz bunu sürekli işçilerimizin lehine konuşurken, şimdi termik santraller konusu açıldığında “bizi işsiz mi bırakacaksınız” deniyor. Biz işsizlikle mücadele eden bir partiyiz. İş olanaklarını ve istihdamı arttıracak bir partiyiz. İnsan hayatına biraz daha değer verilmesini istiyoruz. Aynen Kıyıkışlacık’ta olduğu gibi.

ÇED süreci ile ilgili olarak, Mahkeme ÇED gereklidir kararı vermiş ama bu demek değildir ki, buraya liman yapılmayacak anlamına gelmez. Bu süreci takip etmek lazım. Yerel dinamikleri zinde tutmak lazım, mücadele etmek lazım. Biz bu bölgenin temiz kalmasını, tarımın, turizmin, balıkçılığın geliştirilmesini istiyoruz. Neden somon balığını Norveç’ten getirip yiyoruz da Güllük’ ün doğal balığını daha da geliştirip, yurdumuzun balık yenmeyen yerlerine ya da yurt dışına gönderip değerlendirmiyoruz. Bunları düşünmek lazım” Dedi.

“Ülkenin mafya düzeni ve anlayışından kurtulması lazım…

Özcan ayrıca yanlıştan dönmenin bu kadar zor olmaması gerektiğini, hatası olanın hatasını kabul ederek gerekeni yapması gerektiğini ifade ederek “Demokratik ülkelerde bir hata yapılırsa hatayı yapan çıkıp özür diler, özür yetmiyorsa istifa müessesesi devreye girer. Alman cumhurbaşkanı bir arkadaşından kredi alarak tatile gitti diye istifa etti. Kredi aldı diye… Bizim ülkemizde neler oluyormuş da, bizim yakınımızda hep duyardık ama magazinsel bir söylenti zannederdik. Limanlar, marinalar birilerine peşkeş çekilirmiş ve bu da normal ihale düzeniyle, devlet özel sektör arası iş koşullarıyla mı yoksa mafya düzeni içerisinde mi bunların olduğunun açıklanması gerekiyor. Biliyorsunuz mafya artık milletvekiline maaş veriyor. Ülkemizin bunlardan ve bu anlayıştan kurtulması lazım. Ülkede güvenin tesis edilmesi lazım. yapılan araştırmalarda ekonomik anlamda güven konusu, huzur anlamında güven konusu, mutluluk anlamında, yargısal, adalet anlamında güven konusunda hep yerlerde sürünüyoruz. Bunu yeniden yukarılara çekmemiz lazım. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim üzerimize büyük bir görev düşüyor. Biz de bu görevi yerine getirmeye çalışıyoruz. Millet ittifakıyla bu düzenin sandık yoluyla bitirilmesi ve ülkemizin yeniden ekonomik, sosyal, refah, adalet, eşitlik konularında yeniden vatandaşımızın hak ettiği düzeye ulaşması için elimizden geleni yapacağız. Göstergeler de bize bunun gerçekleşebileceğini söylüyor. Halkımız hiçbir konuda umutsuz olmamalı. Ama şunu da göz ardı etmemeliyiz. Haziran başındaki bakkal market fiyatları ile temmuz ayındaki fiyatları karşılaştırmalı. Niçin böyle olduğunu düşünmeli. Niçin ortada bir şey yokken ÖTV’ye zam gelir? Dolar neden yükseliyor? Türk parasının değeri neden düşüyor diye de düşünmek lazım. Altın niye yükseliyor diye düşünmemiz lazım. Bu konuda vatandaşımız ümitsizliğe kapılmasın. CHP ve Millet ittifakı bu sorunların üstesinden gelecek bilgi, kültür, ahlaki ve vicdani değerlere sahiptir. Dedi.